24 Temmuz 2012 Salı
Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.
Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.
Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,
Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.
Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.
— İlim bil, irfan bil, söz bil.
— İkram bil, kural bil, doyum bil.
— Usul bil, adap bil, sınır bil.
— Yol bil, yordam bil.
— Hal bil, ahval bil, gönül bil.
— Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
— Mert ol, yürekli ol.
— Kimsenin umudunu kırma.
Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.
* Şeyh Edebali *
Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,
Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.
Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.
— İlim bil, irfan bil, söz bil.
— İkram bil, kural bil, doyum bil.
— Usul bil, adap bil, sınır bil.
— Yol bil, yordam bil.
— Hal bil, ahval bil, gönül bil.
— Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
— Mert ol, yürekli ol.
— Kimsenin umudunu kırma.
Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.
* Şeyh Edebali *
Siyah ve Beyaz
FOTOĞRAFA BAKTIĞINIZDA EE NE VAR BUNDA ŞİMDİ DİYORSUNUZ?
200 metrede altın ve bronz madalya kazanan Amerikalı iki siyah atletin,
Tommie Smith ve John Carlos’un siyah deri eldivenli yumrukları havada,
başları önde posteri yıllarca hayal dünyamızı ve asıl oda duvarlarımızı
süslemişti.
İtiraf ediyorum ki, Aynur Çağlı’nın o muhteşem haberini okuyana kadar aynı karede önde duran, gümüş madalyalı Avu stralyalı beyaz atlete hiç dikkat etmemişim. Adı Peter Norman imiş...
İşte bu atlet geçen hafta öldü. Haberin ve konunun tekrar gündeme gelmesinin sebebi budur.
Gelelim hikayeye...
Mexico City’de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler
Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği
Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman’ın yanına gelerek sormuş:
- İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum.
- Peki ya Tanrı’ya?
- Bütün kalbimle...
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:
- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!
İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak
bir eylem planlıyor iki genç adam: Amerika’daki ırk ayrımcılığını ve
siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto
edecekler... Ama nasıl?
Fikir Norman’dan geliyor: bir çift
siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline
geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye
çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya
kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da,
dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne ‘İnsan Hakları İçin
Olimpiyat Projesi Hareketi’nin kokartını iğneliyor.
Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor.
Ve tabii (hatırlıyorum) dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa
kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları
havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye
bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika’daki zenci azınlığın durumu
dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna
bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine
geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline
gelmişlerdir.
Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?
Meslektaşım Aynur’un anlattığına göre, Norman’ın da hayatı kararmış.
Tommie Smith diyor ki:
“Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti
gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter,
Avustralya’ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından
yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden
dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler
yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi.”
Avustralya
Devleti Norman’ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara
götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre
Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.
Ölene kadar süren ‘eylem kardeşliği’...
İki amerikalı ve bir Avustralyalı ‘lanetli’ atletin o gün başlayan
‘eylem kardeşliği’ ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl
boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler.
Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, fotoğrafın sağına tekrar bakın
Melbourne’de yapılan cenaze töreni. ‘Onurlu beyaz atlet’ Peter
Norman’ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos’un omuzlarında ...
13 Temmuz 2012 Cuma
İnsan babası ölünce büyüyor çünkü.
İnsan babası ölünce büyüyor çünkü.
Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.
Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor. Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor.
Uzakta olsa da, bize dokunamasa da...
Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz,
her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor.
Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık. Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi.
Zaman artık onun zamanı değil ya...
Teknoloji gelişti ya...
Her şey değişti ya...
Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz,
işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde.
Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge. Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizinde gölge yaptığınız ve koruduğunuz birileri oluyor ama o gölgeyi çok arıyorsunuz.
Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.
Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık... Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen, sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık... Büyüyorsunuz o zaman işte. Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak. Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)